Akademik yayın dalavereleri: Her yerde

Anladım ki editörlük dalavereleri hikayeleri bitmez. Bir tek yeri eşeleyince neler çıktı, devam edilse kimbilir daha neler bulunur. Ama şimdilik amacım ansiklopedik bir katalog hazırlamak değil, bu düzenin nasıl işlediğini anlatmak. Ve tabii bir de, atıf, tesir, h-indeksi gibi sayıların yüksek olmasının her zaman büyük bilimsel başarıya delalet etmediğini göstermek.

Başa dönüp toparlayalım. Beş yılda tam 279 “makale” üreten matematikçi Ahmet Yıldırım’ın yayın listesine baktığınızda birçok El Naschie ve Ji-Huan He bağlantısı görüyorsunuz. İlk görülen, He’nin “homotopy perturbation” yöntemini kullanan bir yığın makale. Kendi başına bu yanlış değil, ama He’nin çalışma usulünü bildiğimiz için şüphemizi çekiyor.

Yıldırım’ın yayınları çok çeşitli dergilerde basılmış. Hepsinin editöryel işleyişinin arka planını bilmek imkânsız, ama He’nin parmağı olan dergiler göze çarpıyor. Sözgelişi:

  • Chaos, Solitons & Fractals dergisinde 4 yayın. El Naschie döneminin sonuna yetişmiş.
  • Önceki yazıda bahsettiğim, He’nin editöryel oyunlarla “zirveye taşıdığı” IJNSNS‘de 8 yayın. Derginin foyasının çıktığı 2010 yılından sonra yayın yok.
  • He’nin editörlüğü altındaki Computers & Mathematics with Applications dergisinde 15 yayın.
  • Yine He’nin editörlüğündeki Zeitschrift für Naturforschung‘da 14 yayın.
  • World Applied Sciences Journal dergisinde 76 yayın. Editörünü söylememe lüzum var mı?

Ve saire ve saire. Bu kadarı da çürümüşlüğü görmek için yeterli.

Bana arkadaşını söyle…

Yıldırım’ın çalışma arkadaşlarına baktığınızda Syed Tauseef Mohyud-Din ismi dikkat çekiyor. Bu kişi Pakistan’da bir üniversitede profesör, ve uygulamalı matematik bölüm başkanı. Web sitesinde 350 makalesi olduğunu söylüyor.

Mohyud-Din tam ondört derginin baş editörü. İşini ciddiye alan, bilimsel kaliteye önem veren kimsenin bu kadar fazla sayıda editörlüğü hakkıyla yapabileceğine inanamam. Bunlar yetmiyormuş gibi beş derginin editör heyetine dahil, üstelik birkaç tane de misafir editörlüğü var. Apaçık El Naschie ve J.-H. He taktikleri. Nitekim Mohyud-Din’in editörlük yaptığı ve hakem olarak katkıda bulunduğu dergilerin listesine baktığınızda J.-H. He’nin dalavere dergileriyle açıkça örtüşme görebiliyorsunuz.

Sözgelişi boş bir dergi olan “World Applied Sciences Journal“in baş editörlüğünü Mohyud-Din He’den devralmış. Keza “Middle East Journal of Scientific Research” da öyle. Uzatmayayım; isteyen J.-H. He’nin editörlük yaptığı dergilerin listesiyle karşılaştırabilir.

Bir uygulamalı matematikçinin “International Journal of Physics“, “World Engineering & Applied Sciences Journal” gibi başlığı olan dergilere nasıl baş editörlük yapabildiğini anlayabilen bana da anlatsın.

İşin asıl hoş yanı, Mohyud-Din’in gururla şöyle yazması:

8.479 tesir katsayısıyla (şimdiye kadar herhangi bir matematik dergisine verilen en yüksek değer) BİR numara olan “International Journal of Nonlinear Sciences and Numerical Simulation” dergisi dahil olmak üzere, otuzbeş dergiye hakemlik.

IJNSNS’in ne mal olduğunu artık bütün dünya bilirken bunu yazabilmek büyük cesaret.

Mohyud-Din’in “seçilmiş yayınlar”ının listesi aşırı kabarık. Seçilmiş yayınlar deyince bir araştırmacının en önemli beş on makalesi anlaşılır, ama Mohyud-Din tam 298 makalesini “seçilmiş” diye listelemiş. Evlatları gibi, aralarında ayrım yapamıyor zahir. Ana sayfasında 350 makalesi olduğunu söylüyor. 52’sini niye beğenmedi de koymadı, bilinmez.

Bu seçilmiş(?) yayınları yıl yıl inceleyince ilginç bir zaman serisi çıkıyor: 2006’dan eski hiç makale yok. 2006 tarihli 2 tane, 2007’de 9 tane, 2008’de 36 tane. 2009 ise bir “annus mirabilis”: Tam 100 yayın. 2010’da Mohyud-Din kendini aşıyor ve 111 yayın yapıyor. Nedense 2011 tarihli “sadece” 38 yayını var.

E şimdi bunu görünce beş yılda 279 yayın yapan Ahmet Yıldırım’ı niye yadırgayalım?

Hakkını vererek çalışan orta yaşlı bir profesörün çalışmaları birkaç yılda patlamaz; zamana yayılmıştır. Beş yılda sıfırdan 300’e çıkabilen birinin içyüzü, hele El Naschie ve Ji-Huan He tezgahları biliniyorsa, bellidir. Nitekim Mohyud-Din’in çoğu yayını kendi yönetimindeki dergilerde çıkmış.

Özetle, Mohyud-Din de aynı saadet zincirinin bir parçası. Gerek Yıldırım’la gerek başkalarıyla He’nin yönteminin suyunu çıkarmakla, bir yığın boş makale ve boş atıf üretmekle meşgul. Bu şekilde şişirdiği sayılarla idareci oluyor, Matta etkisi sayesinde editörlüklerine editörlük ekliyor, böylece nüfuzu artıyor. Şebeke üyeleri birbirlerini balon gibi şişirilmiş atıflarla zirveye taşıyorlar, ama altları boş. Patlaması bir iğneye bakıyor.

Kötü bilim

Bakınca üzülüyor insan. Yayın ve atıf oyununda boncuk toplamak için şebeke kurup dalavere çevirene kadar biraz ciddi gayret gösterselerdi, üçyüz değil de üç beş tane, ama eli yüzü düzgün, içi sağlam çalışma yapsalardı dünyaya daha fazla şey vermiş olurlardı. Hadi en üst seviyede olmasın da orta seviyedeki dergilerde yayın yapsınlar; imkânsız mı? Değer mi bu rezilliğe?

Belki de kendilerini hakkı yenmiş olarak görüyorlardır. “Batı”nın ayrımcı dergileri ve editörlerinin onlara hayat hakkı tanımadığını düşünüyor olabilirler (ki bütün bütüne yanlış bir his değil bu). Bunun üzerine kendi yayın mecralarını çıkarmışlar, ama bu mecralar kaliteli bilim yayınından ziyade, ego tatmini derlemesi haline dönüşmüş.

He’nin veya Mohyud-Din’in baş editörlük yaptığı dergilere bakın; içi boş. Yıldırım’ın editörleri arasında bulunduğu “Scientific & Academic Publishing” yayınevi, geçen yıl birdenbire tam 113 tane dergi başlatmış, bilimin neredeyse her alanında. Ama hepsi boş; dergilerin daha editörleri yok ama makale kabul etmeye başlamışlar. Ne hayır gelir böyle bir işten?

Bu numaraları çevirenler kısa vadede kazançlı çıkıyorlar. El Naschie gibi nüfuz ticareti yapıyorlar, He gibi “yükselen yıldız” sayılıyorlar, Mohyud-Din gibi bölüm başkanı oluyorlar, ödüller alıyorlar. İlk birkaç yıl radarın altında kalıp yerini sağlamlaştırdıktan sonra eleştirileri susturmak kolay: Dünya kabul etmiş benim kalitemi, sen beni anlamadıysan ne yapayım!

Bu zihniyette çalışan profesörlerin yetiştirdiği öğrenciler de bilimsel çalışmanın böyle birşey olduğunu zannediyor, dalavereyi devam ettiriyorlar. İyi niyetle düşünürsek, belki Ahmet Yıldırım da bu tezgâhın kurbanı. Akademik kariyerinin başında ona bu iş böyle yapılır demişler, bravo aslansın kaplansın diyerek sırtını sıvazlamışlar. Dünya standartlarında yayın yapmak nasıl olur göstermemişler. Sonra doçentlik başvurusunda duvara toslayınca feleğini şaşırmış.

Yıldırım’ı haklı olarak eleştirirken, doktora hocasını es geçmemeliyiz. Bilim pratiğini ona öğretmesi gereken kişi odur. İlk birkaç makalesindeki ortak yazarlardan biri olduğuna göre bu düzene ortak olduğu kesindir.

Sayı oyunları

İşin acı tarafı, iyi niyetli bir bilimci topluluğu sıfırdan bir bilim dergisi çıkarmaya girişse, tamamen temiz bir etikle temayüz edebilecekleri şüpheli. Bütün bilim camiası, dürüstçe veya değil, boncuk toplama oyununa boğazına kadar gömülmüş durumda. Yeni kurulan bir bilim dergisi eğer düzenli olarak kâfi sayıda kaliteli makale çekemezse, çekse bile bunlara yeterli atıf almayı sağlayamazsa, atıf indekslerine giremez. İndekslere giremeyince de kaliteli makale çekmesi mümkün olmaz, taramalarda çıkmadığı için atıf alamaz. Kısır döngü.

Yerini sağlamlaştırmış dergiler mükemmel yayın etiği uygulayabilir; ama küçük ve yükselmeye çalışan bir derginin o kadar da akça pakça olmayan küçük zorlamalar yapması beklenebilir. Elbette, son üç yazıda anlattığım abartılı pespayelikleri kastetmiyorum. Kastım, “bizim dergiye atıf yap”, “bizim dergide yayınla” tarzı bazı küçük zorlamalar. Ahlâken gri bölgeye giren ama kalite kontrol sistemi çok gevşetilmedikçe zararlı olmayan uygulamalar.

Bernard Shaw’un Pygmalion’da yazdığı gibi:

PICKERING Sende hiç ahlâk yok mu kardeşim?
DOOLITTLE Gücüm yetmez paşam. Benim kadar fakir olsan senin de gücün yetmezdi.

Belki en büyük dalavereciler El Naschie, He, Mohyud-Din, Yıldırım, veya benzeri Şark kurnazları değildir. Problemin asıl kaynağı atıf, tesir katsayısı, h-indeksi gibi sayıların kullanılmasını empoze eden, ve bu bilgileri sunan tek yer olduğu için tekelleşen Institute of Scientific Information olabilir.

Ve elbette, belki tembellikten belki ödleklikten, her türlü değerlendirme için kendi muhakemesi yerine sayısal ölçeklere güvenmeyi tercih eden bilim camiası da bu kabahate ortak.

Akademik yükselmeler, ödüller, proje ödenekleri ve her türlü taltif ISI’nin sayılarına bağlı olduğu sürece, yayın dalaverelerini yok etmek ne yazık ki mümkün olmayacak.

Akademik yayın dalavereleri: Sayılar nasıl şişirilir?

Bu yazılara “Yıldırım’ın aydınlattıkları” başlığını koysam yeridir. Matematikçi Ahmet Yıldırım‘ın üç hafta önce ortaya çıkan olağanüstü üretim listesini inceleyince çok ilginç bir ilişkiler ağı görüyorsunuz. Bu ilişkilerden biri, yayınlarının çoğunda atıf yaptığı Çinli Ji-Huan He, diğeri de tam 115 yayında ortak yazarı olan Pakistanlı Syed Tauseef Mohyud-Din. Bu yazı birincisinin marifetlerine dair; ikinciyi sonraya bırakacağım.

Yeri gelmişken, “Akademik Çürüme Monitörü“nün önceki yazıma katkısına teşekkür ederim; bu yazıyı okumaya sabrı olmayan onu okuyabilir.


Ji-Huan He‘den El Naschie’yi anlatırken bahsetmiştim: Chaos, Solitons &Fractals dergisinin bölge editörü idi. El Naschie ile birbirlerine karşılıklı paslaşmalar yaparak atıf sayılarını astronomik hale getirmişlerdi. CSF‘in foyası meydana çıkınca bütün editör heyeti ile beraber He de uzaklaştırıldı, ama bir yığın başka dergide editörlüğe devam etti. El Naschie Watch sitesi He’nin editörlük yaptığı tam 66 dergi listeliyor.

Dünyanın en önemli bilim kuruluşlarından Society of Industrial and Applied Mathematics (SIAM)‘ın eski başkanı Douglas Arnold ve Kristine Fowler, 2011’de yayınlanan “Nefarious numbers” başlıklı incelemede, tesir katsayısı (impact factor), bilimcilerin değerlendirildiği atıf sayısı ve h-indeksi gibi sayıların bilimsel üretimi ölçmek için kullanılmasını eleştiriyorlar. Bu sayıların nasıl kolayca manipüle edilebildiğine örnek olarak da J-H. He’nin baş editörü olduğu International Journal of Nonlinear Sciences and Numerical Simulation (IJNSNS) dergisini inceliyorlar. Bu incelemeyi biraz etraflıca aktaracağım çünkü çok önemli editörlük istismarı mekanizmalarını görmemizi sağlıyor.

IJNSNS, içeriği açısından, uzmanlar tarafından üçüncü sınıf kabul edilen bir dergi. Buna rağmen tesir katsayısı (impact factor) ölçülerinde 2006-2009 dönemi boyunca her yıl birinci sıraya oturuyor, hem de açık farkla.

Öncelikle tesir katsayısının ne olduğunu hatırlayalım: Institute of Scientific Information (ISI), takip ettiği tüm dergilerde belli bir yılda (mesela 2008) yayınlanan tüm makalelerde, belli bir dergiye (mesela IJNSNS) önceki iki yılda (mesela 2006-2007) kaç atıf yapıldığını sayar. Bu sayının, o dergide o yıllarda yayınlanan makale sayısına bölümü tesir katsayısını verir. Kısaca, bir dergiye geçmiş iki yılda yapılan ortalama atıf sayısıdır.

Tesir katsayısının eleştirilecek yanı çok, ama şimdi dikkatimizi dağıtmayalım. Meraklısı makaleye veya Wikipedia’ya göz atabilir.

2008 yılında IJNSNS’in tesir katsayısı tam 8.91 olmuş. ISI’nin uygulamalı matematik kategorisindeki 175 dergi içinde en yükseği. Onun arkasından Courant Enstitüsü’nün Communications on Pure and Applied Mathematics (CPAM) ve SIAM’ın çıkardığı SIAM Review geliyor. Katsayıları sırasıyla 3.69 ve 2.80. Arada müthiş bir uçurum var.

Nasıl oluyor da uzmanların üçüncü sınıf dediği bir dergi, matematiğin olgun kurumlarının çıkardığı dergileri bu kadar büyük bir farkla geçebiliyor?

Arnold ve Fowler görüyor ki, IJNSNS’in müthiş tesirini yaratan atıfların en büyük kaynağı derginin editör heyeti! En çok atıf yapan kişi baş editör Ji-Huan He‘nin kendisi: 2008’de IJNSNS’e tam 243 atıf yapmış. Ondan sonra en fazla atıf yapan kişi (114 atıf) yine derginin editörlerinden D. D. Ganji. Onlardan sonra da 58 atıfla, sürpriz, bölge editörü El Naschie geliyor. Üç kafadar editör tesir katsayısını belirleyen atıfların üçte birini kendi yayınlarıyla sağlamışlar zaten.

Karşılaştırma olarak, aynı dönemde SIAM Review‘deki en yüksek üç atıfı yapanlar sırasıyla 7, 4, ve 4 atıf yapmış, hiçbiri de editör heyetinde değil.

Peki, üç editör dışındaki atıflar nereden gelmiş? Yine dolaylı olarak editörlerden. Dergi içindeki makalelerde 102 kendine atıf %7 ile önemli bir kalem (diğer dergilerden yüksek). Ama bu birşey değil: Journal of Physics: Conference Series dergisinin bir tek sayısı 294 atıf ile, tesir katsayısına tam %20‘lik bir katkı yapmış. Bu dergide belli bir ücret karşılığında konferansınızın tebliğlerini bastırabiliyorsunuz, ancak hakemlik işlemleri tamamen organizatörlere ait. ISI tarafından tarandığı için atıf sayısını etkiliyor.

Derginin sözkonusu sayısı J.-H. He’nin kendi üniversitesinde düzenlediği bir konferansın tebliğlerinden ibaret. Tabii o sayının editörlüğünü de kendi yapmış; kim bilir hakemlik nasıl yapılmıştır.

(ISI artık tebliğleri tesir katsayısı hesabına katmıyormuş. Muhtemelen bu işin patlamasından sonra verilen bir karardır.)

Sırada, 206 atıf (%14 katkı) ile Topological Methods in Nonlinear Analysis dergisinin özel sayısı var. Misafir editörler J.-H. He ve Lan Xu. Ayrıca bu dergiye J.-H. He kısa bir makale vermiş, üç sayfalık metinde otuz referans veriyor.

Yine aynı ikili, yine misafir editör olarak Journal of Polymer Engineering dergisinden IJNSNS’e 50 atıf devşiriyorlar.

Tabii He’nin editörlüğünü yaptığı Zeitschrift für Naturforschung A‘dan gelen 50 atıfı da unutmayalım.

Önemli bir katkı da eski dostumuz El Naschie’nin CSF’inden geliyor: Yıl içine dağılmış tam 154 atıf.

İşin ilginci, 2008’de IJNSNS’e yapılan bütün atıfların %71.5‘i önceki iki yıldaki makalelere yapılmış, yani tesir katsayısının hesaplandığı dönemdekilere. Oysa genel olarak uygulamalı matematik alanında 10-20 yıl önceki makalelere bolca atıf yapılır. Nitekim aynı oran CPAM için %16, SIAM Review için sadece %8. Sanki editörler “haydi katsayımızı yükseltelim” kararı vermiş ve hem kendilerine hem diğer yazarlara sadece yakın zamandaki makalelere atıf yapmaları talimatını vermiş gibi.

Özetle burada olan şu: Editörler yazarlara, gizli veya açık, “bana veya şu dergilere bol bol atıf yapın, ben de ne yazarsanız yazın yayınlayayım” mesajı veriyor. Bilimsel kalite değil, sayıları kabartma peşindeler. Buna ortak olan yazarlar da elbette suçlu. Bir nevi “cemaat” yapılanması: Şeyhin elini öp, o da seni kollasın.

Bu oyuna dahil olanlar, yakından bakmayanları, veya dalavereyi anlayabilecek uzmanlığı olmayanları da “ben en etkili dergilerde yüzlerce makale basıyorum“, “benim teorimi binlerce makalede kullandılar” diye kandırıyorlar. Para ödülü alıyorlar, idareciliğe geçiyorlar, kadrolaşıyorlar. Arada şaşıp, iyi zannederek o dergiye makale yollayan dürüst araştırmacılar da haksız yere töhmet altında kalabiliyor.

Araştırmacıları değerlendirmekte kullanılan h-indeksi de atıf sayısına göre hesaplanıyor. Ji-Huan He kendi h-indeksi değerinin 39 olduğunu söylüyor; yani her biri 39’dan fazla atıf almış tam 39 makalesi var. Nobelli bilimciler için bu değer tahminen ortalama 35 kadar (bazen daha da azdır — bir çığır açıcı makale ile Nobel alan Harry Kroto meselâ). Editörlük sorumluluğu atıf oyunları ile çiğnenince böyle şeyler görmek normal.

Bu yazı çok uzadı, burada keselim, sonra devam ederiz.

Ek

Doug Arnold’un “Elsevier boykotunu desteklemek için daha fazla sebep” başlıklı yazısında gördüğüm korkunç ötesi bir makaleyi paylaşmak istedim.

Makale başlığı “A computer application in mathematics“. İki sayfayı bile bulmayan bu makalede yazarlar geometrideki “paralellik varsayımını” bir şekilde ispatladıklarını söylüyorlar. Ne yaptıkları belli değil, ne dedikleri bile belli değil. Referanslar dört tane web linki ve yazarların kendilerine iki atıftan ibaret. İçinde ne bir formül ne de herhangi bir akıl yürütme var.

Yayınlandığı dergi Elsevier bünyesindeki “Computers and Mathematics with Applications“. SCI’da taranıyor. O zamanki editörü Ji-Huan He.

Akademik yayın dalavereleri: El Naschie vakası

Ucunda kazanç olan her türlü iş eninde sonunda manipülasyon ve dalavereye maruz kalıyor. Bilim kariyeri de bu genel kurala tâbi. Güncel olaylar çerçevesinde, bilimsel yayın dalaverecilerinin meşhurlarından El Naschie’yi hatırlamakta fayda var.


Mısırlı Muhammed El Naschie Almanya’da eğitim gördükten sonra, 1974’de University College London’dan inşaat mühendisliği doktorası aldı. Matematik veya fizik eğitimi almamış olmasına rağmen teorik fiziğe el attı ve “E-sonsuzluk teorisi” adını verdiği bir “fraktal kozmoloji modeli” oluşturdu. 1991’de Elsevier bünyesinde “Chaos, Solitons & Fractals” (CSF) isimli bir dergi kurdu, baş editörlüğünü üstlendi, ve bu dergide 1993’den 2009’a kadar tam 322 makalesini yayınladı.

Uzun zaman saman altından su yürüten El Naschie’nin ismi sonunda 2008’de bir skandalla dünya çapında duyuldu. Teorik fizikçi Zoran Škoda CSF Aralık 2008 sayısında çıkacak olan 36 makaleden beş tanesinin El Naschie tarafından yazıldığını fark etti. Dahası, o sayıdaki diğer makalelerin en az 11 tanesi de El Naschie’nin teorisi ile ilgiliydi ve onun makalelerine 58 atıf yapılıyordı. Bitmedi: 2008 yılında CSF’de El Naschie imzalı tam 60 makale yayınlanmıştı. Bütün bunlar ciyak ciyak “yayın sahtekârlığı” diye bağırdığı için gözler CSF’e ve editörüne çevrildi.

Škoda bu durumu CSF’nin editör heyetine bildirdi. Karşılığında, heyetin hukuk müşaviri olduğunu söyleyen birinden, “hakaretamiz” mektuplar yazmaya devam ederse dava edileceği tehdidi aldı.

Škoda’nın çalışma arkadaşı fizikçi John Baez, El Naschie’nin makalelerini okuyunca içlerinin tamamen boş olduğunu gördü. Blogunda, bu makalelerden biri için şöyle yazdı:

Bu makale etkileyici moda terimlerle cilalanmış disiplinsiz nümerolojiden ibaret. Von Neumann’ın sürekli geometrileri ve Alain Connes’in çalışmalarına atıfla başlıyor ama bu fikirleri hiç kullanmıyor. “E-sonsuzluk” terimi belli ki Naschie’nin “teorisi”nin adı, ama bu teorinin ne olduğunu anlatmıyor. Kısacası makalenin başlığının ve özetinin, muhteva ile ilgisi çok az.

Özetle: Bu makale Bogdanoff kardeşlerin yazdıkları kadar bile incelikli değil. El Naschie’nin okuduğum diğer makaleleri de benzer kalitede.

Her gün bu tür çöpler içeren emailler alıyorum, hepsini cevap vermeden siliyorum. Ancak El Naschie’nin bu makaleleri yüzeysel de olsa itibara sahip, editörlüğünü yaptığı bir dergide yayınlatması bu vakayı farklı kılıyor.

Kısa zaman sonra haber yayıldı ve Nature vakayı 27 Kasım 2008 tarihli sayısında ele aldı. Böylece hikâye dünya çapında duyuldu.

El Naschie (ülkemizde de alışık olduğumuz gibi) hukuk terörüne başvurdu. John Baez’i dava açmakla tehdit ederek susturdu. Nature dergisine hakaret davası açtı. John Baez yazısını, Nature haberini sitelerinden kaldırdı. Ama ok yaydan çıkmıştı; 2009 Mart başında El Naschie CSF editörlüğünden el çektirildi ve bir süre sonra editör heyetinin tamamı gönderildi. Dergi bir süre kapalı kaldıktan sonra yeni bir heyetle tekrar açıldı.

El Naschie şimdi emekli; Mısır’da ve İngiltere’de yaşıyor. Hakkı yenmiş büyük bilimci pozlarına devam ediyor. Kendisini Nobel ödüllülerin arkadaşıymış gibi gösteren fotoşoplu resimler sergiliyor, hakettiği Nobel ödülünün Yahudi lobisi tarafından engellendiğini iddia ediyor. 2012 seçimleri için Mısır devlet başkanlığına aday.


El Naschie’nin diğer sahte-bilimcilerden farkı bilimsel yayın oyununun nasıl oynandığını iyi anlamış olması. Makale sayısı tek başına artık pek etkileyici değil. Bu yayınların işe yararlığı onlara kaç atıf yapıldığıyla, hatta yayının yapıldığı derginin “impact factor”u ile sorgulanıyor. “Impact factor” belli bir yılda yayınlanan bütün makaleler arasında, belli bir dergiye önceki iki yılda makale başına yapılan atıf sayısıdır. Doğru veya yanlış, “impact factor”ü yüksek dergilerin iyi, düşük olanların kötü olduğu algısı yaygındır.

Bu algının bilincinde olan El Naschie, safsata teorisini kabul ettirmek için sadece makale sayısını şişirmekle kalmamış, o makalelere yığınla atıf yapmış ve yaptırmış. El Naschie’nin CSF makalelerine toplam 4992 atıf var; bunların yaklaşık 2000 tanesini kendi kendine yapmış. Böylece hem kendisi atıf indeksinde yüksek sıralara çıkmış, hem de CSF dergisini layık olduğu yerin çok üzerinde göstermiş. Sözgelişi 2007’de atıf sayılarına göre yapılan sıralamalarda CSF, “Matematik, Disiplinlerarası Uygulamalar” kategorisinde ikinci olmuş.

Aynı taktik sayesinde, El Naschie’nin ziyaretçi profesör olarak göründüğü İskenderiye Üniversitesi, Times Higher Education Supplement üniversiteler listesinde 2010 yılında atıf sayısına göre sıralamada dünya çapında dördüncü sırada görünüyor. Stanford, Rice ve Harvard’ın üzerinde!

El Naschie sadece kendine atıf yapmış olsa kolay yakalanırdı. Bunu engellemek için, ona atıf yapan makalelerin CSF’de yayınlanmasında “kolaylık sağlamış”, böylece başkalarından da atıf gelmesini sağlamış. Bunu yaparken tabii hakemlik prensiplerini epeyce yumuşatmış, niteliği şüpheli makaleleri yayına kabul etmiş.

Bir dergiye sadece kendi içinde atıf yapılması da kolay yakalanabilir, o yüzden bir önlem daha almış: Başka dergilerdeki kafa dengi editörlerle karşılıklı makale ve atıf paslaşmaları yapmış.

Sözgelişi, CSF’in bölge editörü Çinli makine mühendisi Ji-Huan He, aynı zamanda International Journal of Nonlinear Science and Numerical Simulation (IJNSNS) isimli bir derginin kurucusu ve baş editörü. El Naschie de IJNSNS’in editörlerinden biri. Bu ikisi, yönettikleri dergilerde karşılıklı birbirlerinin makalelerini (veya onlara atıf yapan makaleleri) yayınlamışlar ve birbirlerine bol bol referans vermişler.

El Naschie’nin foyasının çıkmasıyla yayın dünyasının temizlendiğini düşünmek saflık olur. Niteliksiz yayınlar zincirine pek çok kişinin dahil. Bunlar kendi içlerinde dönüp duran, dünyadan izole yayın ve atıf döngüsünü sürdürüyor, bu şekilde makam ve ödül kovalıyorlar.

Devam edeceğiz.

Meraklısı için

Bilimsel yayın rekoru (?)

2011’in son gününde Ekşi Sözlük’e bir haber eklendi: “5 yılda 270 makale yazan akademisyen“.

Ege Üniversitesi Matematik bölümünde çalışan Ahmet Yıldırım, 2007’den başlayarak bugüne kadar tam 279 bilimsel yayına imzasını koymuş (tam liste). Bu kadarla kalmamış, birçok dergiye editörlük, sayısız makaleye hakemlik yapmış.

Gel gör ki Yıldırım gücenik; doçentlik başvurusu reddedilmiş. Bir ay önce Zaman gazetesi “Doçent olabilmek için daha ne yapsın” başlığıyla Yıldırım’ı haber yapmış.

Ekşi Sözlük deyim yerindeyse patlamış; sözkonusu başlık altında bir hafta içinde tam altmış sayfalık yazı yazılmış. Hepsini okudum, şiddetle tavsiye ederim. Maddelerin birçoğu aktif araştırmacıların yazdığı, ayakları yere basan, realist eleştiriler. Bilimsel yayın pratiğinin nasıl işlediği (ve nasıl istismar edildiği) hakkında çok değerli yorumlar içeriyor.

Olağanüstü çalışkanlık ?

279 yayın için olağanüstü demek bile az kalır. Matematik alanında yılda bir iki yayın yapmak normal kabul edilir; çokça üretken olanlar, birçok doktora öğrencisi ve postdok araştırmacısı olanlar, belki yılda beş altı yayın yapar. Oysa Yıldırım’ın yayın yapma hızına baktığınızda ortalama olarak haftada birden fazla yayın yapmış görünüyor.

Çalışmış yapmış işte” demenizden önce, bilimsel makale denen şeyin gazetelere pazar yazısı yazmaya benzemediğini hatırlatırım. Önceden bir literatür taraması yapılır, ön bilgi edinilir. Çalışırken tıkanılır, yanlış yollara sapılır, uzun uzun düşünülür. Sonunda da yazılır, ki matematiği yazmak bile zaman harcayıcı birşeydir. Başkalarıyla işbirliği yapmak bu yükü biraz azaltabilir, ama çok değil. Üniversitede haftada 9-10 saat ders veren, ailesi ve sosyal hayatı olan, her şeyi bırakın normal uyku uyuyan birinin haftada bir yayın çıkarması mümkün değil.

Erdöş’ün üretkenlik rekoru

Yine de ikna olmadıysanız bir karşılaştırma yapalım. Tarihteki en üretken matematikçilerin Leonhard Euler ve Paul Erdöş olduğu kabul edilir. Erdöş daha yakın zamanda yaşadığı için karşılaştırma için onu kullanalım.


Erdöş ömrü boyunca, 1930’lardan başlayarak 1996’daki ölümüne kadar (bir konferansta kalp krizi geçirdi, yani çalışırken öldü) 1525 bilimsel makale yayınladı. Ortalama olarak yılda yaklaşık 25 makale. Gençliğinde bu ortalamanın daha düşük olması muhtemeldir.

Buna karşılık Ahmet Yıldırım’ın yıllık ortalaması 50’nin üzerinde, Erdöş’ün iki katı!

Belki de Yıldırım’ın şartları araştırma yapmaya Erdöş’ten daha uygun, zamanı ve imkânları daha fazladır. Gerçekten öyle olup olmadığını anlamak için Erdöş’ün hayat tarzına ve çalışma usulüne bakalım.

Erdöş’ün çok sıradışı bir hayatı vardı. Hiç evlenmedi, aile kurmadı, hatta bir yere yerleşmedi bile. Hayatının çoğunda yanında annesiyle şehirden şehire, ülkeden ülkeye gezdi, beraber çalıştığı matematikçilerin misafiri olarak yaşadı. Kariyerinin başında çeşitli üniversitelerin kadrosunda çalışmışlığı vardı, ama o zaman bile hep geziyordu, yani ders vermek veya idari görevler gibi şeylere zaman harcamıyordu.

Erdöş çoğu çalışmasını işbirliği yaparak hazırladı. Hayatı boyunca 511 matematikçiyle beraber matematiğin farklı alanlarında yayınlar yaptı. Beraber çalıştığı matematikçiler büyük Erdöş’le çalışmanın şerefine karşılık bu çalışmaların yazılması, yayıncıya yollanması, takibi vs. gibi angaryaları seve seve üstlenirlerdi. Şahsi işleriyle de annesinin ilgilenmesi sayesinde Erdöş her gün yirmi saat matematik düşünür, başka şeye kafa yormazdı. Kafasını çalıştırmak için uyarıcı amfetamin hapları alır, aşırı miktarda kahve tüketirdi.

Bu hayat tarzını tabii kimseye tavsiye etmem, ama bir bilimcinin bundan daha fazla çalışmasının mümkün olmadığını takdir edersiniz herhalde.

Bir benzetme yapmak gerekirse: Atletizm rekortmeni Usain Bolt yüz metreyi 9.72 saniyede koşarken birisi çıkıp “ben beş saniyede koşuyorum” dese, fazla incelemeden bu iddiayı reddedebiliriz. Zahmet edip incelerseniz muhtemelen ya kullandığı “metre” daha kısadır, ya “saniye”si daha uzundur, ya da giden bir trenin üzerinde filan koşmuştur!

Yüz metreyi beş saniyede koşma iddiasını çürütmek çok kolaydır. Bilimsel yayın alanındaki benzer iddialarda ise durum daha karmaşık, çünkü bibliyometri (bilimsel yayın ölçümü) yöntemlerindeki boşluklar yüzünden bu iddialar bir şekilde savunulabiliyor. Bilimsel yayıncılığın “metre”si “saniye”si muğlak. Bu boşlukları iyi anlamak ve muhtemel istismarları farkedebilmek çok önemli.

İki yeni preprint

Yeni yılın ilk yazısında geçen yılki araştırma işlerimi özetleyeyim istedim. Herkese mutlu, neşeli, sağlıklı ve özgür bir 2012 dileğiyle.

Kanaat dinamiği

Geçen yıl bu zamanlar, kanaat dinamiği konusunda giriştiğim bir çalışmayı yazmıştım. O sırada makaleyi Physica A‘ya göndermiştim; iki ay sonra suratıma attılar. Hiç utanmadan aynen Advances in Complex Systems‘e gönderdim. Yaklaşık altı ay sonra epeyce etraflı hakem raporları geldi; büyük değişiklikler istiyorlardı. Eh, yeni bir konuya tek başına girip el yordamıyla çalışınca böyle şeylere hazırlıklı olmak lâzım.

Hakem raporları başta moral bozucu olsa da, sebat ettiğinizde makaleyi daha kaliteli hale getirmenize yardımcı oluyorlar. İki aylık revizyonla müsveddeyi yarı yarıya tekrar yazdım; teorik hesaplar ekledim ve literatürü bir daha tarayıp makaleye daha iyi yedirdim. Kısalsın diye önceki versiyonun son kısımlarını sildim, ama eklenen malzeme sebebiyle yine de epey uzun kaldı.

Yeni halini Kasım sonunda dergiye gönderdim, halen ikinci değerlendirmeyi bekliyorum. İlgilenenler preprinti ArXiv’de bulabilirler: http://arxiv.org/abs/1112.4624

Tekrarlanabilir araştırma” prensiplerine uyarak, araştırmada kullandığım programların kaynak kodlarını (C ve Matlab) makaleyle beraber gönderdim. ArXiv sayfasında da aynı programlar mevcut. Bu programlarla sistemin davranışının animasyonunu gözleyebilir, sistemi otomatik olarak tekrar tekrar başlatıp istatistiklerini çıkarabilir, yer darlığından anlatamadığım veya aklıma gelmeyen davranışları inceleyebilirsiniz.

Kullandığım programları vermek fazladan zahmet çıkardı ama bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Yazılan programlar bir hesaplamalı bilim çalışmasının ayrılmaz parçalarıdır, o yüzden okuyucuya sunulmaları gerekir. Merak eden okuyucu baştan yazma zahmetine katlanmadan programı kendi çalıştırabilmeli, varsa hataları bulabilmeli, veya isterse yeni özellikler ekleyebilmeli.

Daha da önemlisi, programlarınızı başkasının da kullanabileceği şekilde düzenlerken bazı hataları da fark edebilirsiniz. Bende öyle oldu; temel simülasyon algoritmamda bir uyumsuzluk buldum ve sonuçları daha az verimli ama doğru bir algoritmayla tekrar ürettim.

Çok kişi kapalılığı tercih eder çünkü kapalılık zor durumda paçayı kurtarmalarını sağlar. Programları makaleyle beraber vermesem, ve gayretli biri programı baştan yazıp benimkiyle çelişen sonuçlar bulsa, “programda hata yapmışsındır” deyip işin içinden çıkabilirim. Karşılaştırmak için kaynak kodunu isteyen olursa “virüs sildi” diyebilirim veya okunamayacak karmakarışık bir kod gönderebilirim. Ama bu iyi bilimcilik olmaz. Nasıl ki bir matematikçi teoremlerinin ispatlarını vermeliyse, bir deneyci deney düzeneğini tarif etmeli ve edindiği verileri tam yayınlamalıysa, bilimsel programlar da aynen yayınlanmalı ve denetlenmeli, yoksa akıl yürütme sürecinde boşluklar oluşur.

Manyetik alandaki parçacıkların hareketi

Bu makale istemeden kanaat dinamiği ile aynı zamana denk geldi. American Journal of Physics fizik eğitimine yönelik makaleler yayınlayan bir dergidir. Ağustos sayısında uzay fiziği ve astronomi araştırmalarının fizik eğitiminde kullanılması hakkında bir özel sayı için bir makale çağrısı gördüm. Şansıma, evliya sabrıyla bana katlanan Richard Wolf sayesinde elektrik yüklü parçacıkların (elektron, iyon) manyetik alandaki hareketleri hakkında üç beş bilgi kırıntısı edinmiştim. Böyle bir makale için çok uygun bir konu olduğunu düşündüm.

Uzay fiziği ve plazma fiziği kitaplarında parçacık dinamiği en ince ayrıntısına kadar anlatılır, ama standart derslerin kitaplarında rastlanmaz. Yazık, çünkü meselâ adiabatik değişmezler gibi soyut konuları somutlaştırmak için güzel bir örnek teşkil ederler. Bu konunun temel kavramlarını özetleyip biraz da hesaplamalı problemler eklersem, klasik mekanik, elektromanyetizma, ve hesaplamalı fizik derslerinde kullanılabilecek bir malzeme hazırlamış olurum diye düşündüm.

Dünyanın manyetik alanında olup bitenleri basitçe özetledikten sonra, radyasyon kuşağı tabir edilen bölgedeki parçacıkların hareketini gösterdim. Hareket bayağı enteresandır; kendi üzerine iki kat sarılmış bir sarmal gibi:

Bu dinamikte değişik büyüklükler ve hızlarda seyreden üç ayrı periyodik hareket var. Her biri için, yaklaşık sabit olan bir “adiabatik değişmez” tanımlayıp, hareketi bunlar cinsinden ifade etmek mümkün, ki harcıâlem bir yöntemdir.

Kendi öğrenciliğimde fiziksel problemleri program yazarak incelemeye heves ederdim, ama konular hiç programlamaya uygun şekilde sunulmazdı. Ders kitaplarının çoğu hâlâ bu yönden eksiktir. Bu yüzden bu konuyu hesaplama odaklı şekilde sunmaya çalıştım. Okuyucunun şekilleri kendi üretebileceği, değiştirip denemeler yapabileceği Python programları hazırladım. Makalenin sonuna, basitten karmaşığa doğru, birbirini destekleyen oniki hesaplama problemi ekledim. Makalenin tamamında, problemler dahil, aktif araştırma ile pedagojiyi dengelemeye çalıştım.

Anlaşılan doğru düşünmüşüm ki hakem raporları olumlu geldi. İstenilen birkaç küçük değişiklikten sonra hakemlerden kabul aldı, şimdi editoryal incelemede. İlgilenenler için preprint ve programlar ArXiv’de: http://arxiv.org/abs/1112.3487