Farkettiniz mi bilmem, iktidar ağzında bir “uzay”, “uzay gemisi” lafı dönüp duruyor.
Birkaç ay önce ekonomi bakanı Zafer Çağlayan, “lobiciler, bankacılar, 28 Şubat, 27 Nisan olmasaydı bugün uzay gemisi yapardık” dedi.
Geçen hafta AKP “terör olmasaydı” hashtagiyle görseller yayınladı. Bunlardan birine göre “terör olmasaydı 12 adet NASA uzay üssü inşa edilebilirdi“.
Yani, uzaya gitmek için paradan başka birşeye ihtiyaç yok. Lobiler, itaatsiz Gezi’ciler, teröristler önümüzü kesmese parayı biriktirip uzaya gidecektik. Parasını bastırdın mı her türlü bilgi ve beceri kafana hüüp diye doluverir zaten, insan yetiştirmeye hiç gerek yok.
Geçen hafta Trabzon’da bir spor kompleksi açıldı. Gazetelerde manşet: “Trabzon’da uzay üssü!” Adamlar uzay üssünü sensörlü kapılar, otomatik mekanizmalar filanla bağdaştırmış, ötesi yok.
Açılışta Erdoğan yine lafı bir şekilde uzaya getirmiş: “Başörtüsüne gericilik dediler. Şimdi soruyorum sizlere, bunlar uzaya mekik gönderdiler de başörtüsünün ucuna mı takıldı? Hızlı tren yaptılar da başörtüsü bu treni raydan mı çıkardı? Marmaray inşa ettiler de başörtüsü tüneli mi tıkadı? Şimdi uzaya kendi uydularımızı gönderiyoruz, hamdolsun başörtüsü kuyruğuna takılmadı.”
Bahsettiği çok iyi oldu, hatırladık: 2004’de yetersiz hazırlıkla çalıştırılan hızlı tren raydan çıkmış, 41 kişi ölmüştü. Sonunda dava, zaman aşımından düştü ve sorumlular cezasız kaldı. AKP iktidarında bu treni raydan başörtüsü çıkarmadığına göre, erkekli-kızlı oturanlar mı çıkardı?
Marmaray’ı siyasi şov için acele acele açtırdı. Hazır olmadığı hemen ertesi gün belli oldu, defalarca elektrikler kesildi, arıza yaptı. Dualarla açtıkları bu tüneli kim tıkadı, gece 22:00’den sonra içki içenler mi, dekolte giyenler mi?
Göktürk-2 uydusu ile ne kadar övünebileceği de şüpheli. Uydunun üretiminde aktif olarak çalışmış bir araştırmacıdan şunları öğreniyoruz: Proje 1998’de başladı, 2000’lerin ilk yarısında TÜBİTAK’ın yaşadığı çalkantılara rağmen devam etti. 2011’de ise tepeden inme değişiklikler yapıldı. Yıllarca BİLSAT, RASAT ve Göktürk projelerinde tecrübe biriktirmiş ekip üyeleri yıldırma ve korkutmayla dağıtıldı, yerlerine konuya uzak ama iktidara yakın kişiler geldi.
Evet, Göktürk-2 başörtüsüne takılmadı, ama zor bela birikmiş know-how’un partizan kadrolaşma uğruna yokedildiği doğruysa, bundan sonraki uydular başörtüsüne takılmış olabilir.
Türkiye devletinde bir sonradan görmelik, bir hacıağa kafası hüküm sürüyor. Kafasına yatmayan şeyleri “yok size para” diye engellemeye çalıştığı gibi, imrendiği şeyleri de “parası neyse veririz“le elde edebileceğini zannediyor.
Ama bazı şeyleri elde etmeye para yetmez. Para vererek iyi bir eş veya ebeveyn olamazsınız meselâ. Bilgi sahibi olmak da sadece parayla olmaz. Masrafı neyse verip binlerce kitap alabilirsiniz, ama sonra onları okumanız gerekir.
Keza uzaya gitmek, dünyayı keşfetmek, hastalıklara çare bulmak, yeni malzemeler üretmek, yeni buluşlar yapmak, “al şu parayı” diye çocuğu bakkala göndermeye benzemez. Önce, insanları hazırlamalısınız. Bunun için de temel bilimler, sanat, felsefe, edebiyat, tarih ile yoğrulmuş dört başı mamur bir kültürünüz olmalı. Ara elemanlarla olmaz o iş, kalem efendileri lâzım.
Çok iyi matematikçileri, romancıları, heykeltraşları, dilbilimcileri bulunmayıp uzaya gidebilen, ilaç üretebilen bir tek toplum yoktur. Bu bir bileşik kaplar meselesidir. Ya hepsi, ya hiçbiri.
“Genel ahlaka uymayan” tiyatrolara devlet teşvikini kesmek veya imamları eğitim kadrolarına atamak ile teknolojik inovasyon yapamamak arasında çok yakın ilişkiler vardır. Volkanik takımadalar gibi dışarıdan ayrı da gözükseler, dipten birbirlerine bağlıdırlar. Kafayı suya daldıran görür.
Olmasına olur aslında; verirsiniz milyonlarca doları, uzay mekiğinin sonraki uçuşuna yancı bir Türk pilot bindirirsiniz. Ciddi bir görev vermezler, yukarıya çıkınca göğsünde Türk bayrağıyla poz verir, sonra seccadesini çıkarıp dünyaya doğru iki rekât namaz kılar, dönünce de “feza fatihi” diye karşılanır. Hatta belki elinden tutup aya bile götürürler. Bu turistik geziler ülkeye hiç bir uzay becerisi katmaz, ama küçük dünyanızda kendinizi birşey sanarak gururlanırsınız.
Bu arada, uzay bilimi ve teknolojisini sıfırdan kurmuş olan ülkeler hem bilgilerini hem de zenginliklerini artırmaya devam ederler. Mesela uzaydaki göktaşlarını devşirerek ucuz maden elde ederler. Sizin, eşi bulunmaz doğanızı tahrip ederek çıkardığınız madenler bunlarla rekabet edemez, elinizde kalır. Mirasyedi gibi harcadığınız bir ülkede, niteliksiz iş gücünüzle başbaşa kalır, şanlı ecdadınızın bir zamanlar gâvuru nasıl titrettiğinin masallarını anlatarak avunursunuz.
Ha, ama çok güzel pasta yersiniz. Hani fizikçi yerine yetiştirdiğiniz pastacılar vardı ya, onlar sayesinde.