“Evrimi tabii sansürleyeceğim, yukarıda Allah var”

A. K. partisinin bilim düşmanı beyanlarının en yenisi çiçeği burnunda Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’dan gelmiş.

Aslında özellikle yapılmış bir beyandan ziyade laf arasında geçmiş bir söz, ama iyi bir zihniyet fotoğrafı sağlıyor. Aktarılan habere göre, protestocu öğrencilerle konuşan bakan, öğrencinin “Evrimi ve bilimi savunduklarını, üniversitenin bilim üreten kurumlar olması gerekirken gerici tahakkümün her geçen gün üniversitelerde yaygınlaştığını” söylemesi üzerine “Evrimi tabii ki sansürleyeceğim. Sen evrime mi inanıyorsun? Maymundan mı geldin? Yukarıda Allah var.” cevabını vermiş.Görsel

Bugünkü bir habere göre, bakan konuşmayı doğruluyor: “Kız arkadaşı evrim teorisine karşı oluşumuzu eleştirdi. ’Kâinatı ve insanı yoktan yaratan Allah. Allah insanı yaratmaktan aciz değil ki, atamız maymun olsun’ dedim.

Evrimin insanın atasının maymun olduğunu söylediğini zannetmek zaten cahillik, ama geçelim. Bu mantığa göre, bakanın bir anne-babadan doğmamış olması lâzım, yoksa Allah onu yaratmaktan aciz demektir.

Bakan Kılıç birkaç gün önce, gençlik kamplarının karma yapılmaktan çıkarılması hakkında “Bakan olarak kampları kız ve erkek birlikte yapmak gibi bir mesuliyetim yok” demiş, kız ve erkeklerin yataklı trenlerde beraber götürülmesinden rahatsız olduğunu söylemişti. (Bu beyan hakkında da uzunca yazılabilir ama yerim yok.)

Oysa, Kılıç’ın “elbette sansürleyeceğim” demesinden iki hafta öncesinde pastacılıktan sorumlu “bilim milim” bakanı Nihat Ergün bir röportajda evrimi sansürlemediklerini söylemişti. Birisi yalan söylüyor, ama kim?

Ergün röportajda ayrıca Türkiye’de “Darwinizm’in inanca dönüştürüldüğünü” söylemiş. Müslüman ve Hıristiyan yaratılışçılar bu lafa bayılır. Bu şekilde, ispatlanmış bir gerçeğin savunulmasını “inanç” şeklinde yaftalayıp, sanki sadece rakip bir dinmiş gibi göstermeye çalışırlar.

“Darwinizm” zaten yanlış bir terim, çünkü evrimsel biyoloji Darwin’in attığı temeller üstünde yükselse de, artık çok daha kapsamlı bir birikime sahip. Evrim teorisine “Darwinizm” demek, dinamik bilimine “Newtonizm” demek kadar garip bir ifade. Ama yaratılışçılar bunu seviyorlar, çünkü evrimi bir kişinin öylesine kafasından attığı bir faraziye olarak yutturmalarına yardımcı oluyor.

Bir bilimsel teorinin inanç olduğunu söylemek, inanç kelimesini anlamsızlık derecesinde genelleştirmektir. İnanç ve iman basitçe, hakkında hiç bir delil bulunmayan şeylere inanmaktır. İnanç sahipleri sabit fikirlidirler, inandıklarına aykırı delillere bakarak fikirlerini değiştirmeyi reddederler. Grup olarak, inandıkları şeye inanmayanların canını almaya hazırdırlar. Bunların hiç biri bilimsel teorilere “inananlarda” görülmez. Darwin kendi adına bir din kurmamış, kendisine inanmayanları cehennem ateşiyle korkutmamıştır. Bilimciler aralarında mezhep savaşı yapmaz, yaratılışçıları kazığa bağlayıp yakmazlar.

TÜBİTAK başkanının bir sene önce göreve başlarken “Türkiye’nin birliğe ihtiyacı var. Uçak füze diyoruz. Bunlara odaklandık. Evrim teorisine inanan var inanmayan var. Birlikteliğe daha çok ihtiyacımız var.” demesini ve Bilim-Teknik dergisinde dört sene önceki Darwin sansürü rezaletini de resme eklediğinizde manzara çok açık.

Türkiye bilime ve bilimsel eğitime hiç bir şekilde inanmayan, kafaları çağın tamamen gerisinde, görünüşte yükseköğrenim diplomalarına sahip ama modern bilimsel düşünceden nasibini hiç almamış radikal dinci bir grup tarafından yönetiliyor. Fikir özgürlüğü zaten yok; yakında bilimsel gerçeklerin ifadesini de açıkça yasaklamaları ihtimal dahilinde.

İyi ama, bu ülkede üç kuşaktır belli bir ilerlemeci zihniyetle eğitilmiş, nitelikli okullarda çağdaş bilimsel eğitim almış insanlar var. Az da olsa, köklü ve bilimsel gelenekli üniversitelerimiz var. Bu insanlar, bu üniversitelerin mensupları, nitelikli biyologlar bu gidişata karşı çıkacaktır, protesto edecektir, değil mi?

Çok beklersiniz. Buyrun, en iyi üniversitelerden birinin seçkin profesörlerinden birinin seminer başlığına bakın, rüzgâra göre yelken açmak nasıl olur görün.

boun_seminerdouble_facepalm

Bunda ne var diyenler olabilir, açıklayayım. Bilimsel bir konuşmada dini elementler sanki ispatlanmış gerçeklermiş gibi sunulamaz. “Tanrı’nın insanı yarattığı dil” gibi bir ifade bilim dışı olmakla kalmaz, bilime aykırıdır, çünkü bırakın insanı yaratmış olmasını, Tanrı diye bir şeyin var olduğuna dair hiç bir delil yoktur.

Dini söylemler bilimi çürütür. Bir adım sonrasında gelecek şey şudur: “Deney filan yapmadım ama rüyamda peygamber bana böyle söyledi, itirazı olan?

(Aklınıza “tanrı parçacığı” geldiyse, o isimlendirmenin kitap satışlarını artırmaya çalışan bir yayıncının halt etmesi olduğunu bilmelisiniz. Leon Lederman’ın bir türlü tespit edilemeyen Higgs bozonu hakkında yazdığı kitabın başlığı “allahın belası parçacık” (the goddamn particle) olacaktı, ama yayıncı bu başlığı beğenmeyip değiştirdi. Fizikçiler arasında “tanrı parçacığı” lafı sevilmez.)

Popüler seviyede bir konuşma olsa, dikkat çekici olsun diye yaptı derdik (ki öyle bile olsa yanlış), ama değil, başka bir üniversitede uzmanlara yönelik verilen bir seminer.

Belki profesör “siyasi tartışmalara girmeyeyim, sularına gideyim, proje ödeneklerim kesilmesin, laboratuarım çalışmaya devam etsin” diye düşünmüştür. Ancak, bilimsel düşüncenin özünü feda etme pahasına yapılan araştırmalara bilimi ilerletmek denebilir mi?

En iyi üniversitelerde bu yapılıyorsa, diğerlerinde neler yapılır acaba? İşte bir örnek: Şırnak Üniversitesi “Hz. Nuh ve Cudi Dağı Sempozyumu” düzenlemiş. Aslında besbelli ki din turizminden pay kapmak için böyle bir şey uydurmuşlar. Üniversitelere YÖK araclığıyla gönderilen katılım çağrısı diyor ki (vurgular benim):

Hz. Nuh ve tufan olayı insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir

Kur’an’da Hz. Nuh’un gemisinin Cudi dağı üzerinde durduğu bildirilmiş olmasına rağmen, geminin Ağrı dağında olduğu idiaları da mevcuttur. Bu sebeple konunun bilimsel araştırmalar ışığında ortaya çıkarılması bir gereklilik arz etmektedir…

İşte dinle bilimi karıştırırsanız böyle olur. Kuşaklar boyu abartılan yerel mitleri bir jeolojik hakikat zanneder, din kitaplarında yazanları vaka analizi addedersiniz.

triple_facepalm_super

(Parantez açalım: Sevan Nişanyan “Kelimebaz-2” kitabında. Tevrat’taki Ararat kelimesinin genel olarak Doğu Anadolu’daki dağlık bölgenin adı olduğunu yazıyor. Geminin oturduğu yer olarak, Mezopotamya’dan bakınca ilk büyük dağ olan Cudi’yi daha akla yakın buluyor. Sempozyuma Sevan hocayı çağırsalar iyi ederlermiş.)

Konuya dönersek, peki, evrime inanmasınlar, mesele değil. Öyleyse, her yıl grip aşısı olmasınlar, küfre girer. Her yıl yeniden aşı olmanın sebebi, grip vürüsünde doğal seçilimle önceki aşıya dayanıklı yeni bir soy oluşması, başka bir deyişle, virüsün evrimleşmesidir. Evrim yoksa, aşı da olmayınız efendim.

İnanmamakla gerçeği değiştirebiliyorsak termodinamik teorisine de inanmayalım. Devridaim makineleri yapar, kalkınırız.

Hatta:

Screenshot - 03032013 - 06:14:10 PM