GDO’lu gıdalar ve kanser ?

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDOlar) insan gıdası ve yem olarak çok büyük bir pazar oluşturuyor, ama GDOlara karşı da büyük direnç var. Direncin birçok sebebinden biri sağlık riski endişesi. İnsanlar, laboratuarda müdahaleye uğramış canlıları yemenin yan etkileri olup olmadığını haklı olarak merak ediyor.

Fransa’daki Caen Üniversitesi’nden Gilles-Eric Seralini ve arkadaşları, genetiği değiştirilmiş mısırla beslenmenin etkisini incelemek için bir grup fareyi iki yıl boyunca incelediler. Araştırmanın sonuçları 19 Eylül’de Food and Chemical Toxicology dergisinde yayınlandı. Makaleyi okumak isteyen uzmanlar makalenin tam metni buradan indirebilir. Uzman olmayanlar için, Sustainable Food Trust web sitesi araştırmayı daha az teknik ayrıntıyla özetliyor.

Nasıl yapılmış?

Araştırmada iki faktörün uzun vadeli etkisine bakılmış: Birincisi, dünyadaki en yaygın bitki öldürücü Roundup’ın düşük dozlarda alınmasının etkisi. İkincisi Roundup’a dirençli bir GDO olan NK603 mısırıyla beslenmenin etkisi. Bunların ikisi de dev biyoteknoloji şirketi Monsanto’nun ürünleri.

Araştırmada iki yüz fare on gruba ayrılmış. Bu grupların üçünde, yiyeceklerine değişik oranlarda (%11, %22, ve %33) NK603 mısırı katılarak GDO’nun etkisine bakılmış. Başka üç gruba, üzerine tarlada eklenen miktar kadar Roundup püskürtülen NK603 mısır, yine değişik oranlarda yedirilmiş.

Roundup’ın tek başına etkisini ölçmek için başka üç grup farenin sularına değişik oranlarda Roundup bitki öldürücü katılmış. En düşük doz musluk suyunda bulunan kirlenmeye denk. Orta doz, ABD’de GDO gıdalarda bulunmasına izin verilen en yüksek miktar. En yüksek doz ise tarımda kullanılanın yarı dozu. Son grup ise kontrol grubu olarak, %33 oranında GDO’suz mısır bulunduran besinler ve temiz içme suyu ile beslenmiş.

Bu beslenmenin sonunda, GDO mısır, veya Roundup, veya ikisini birden yiyen farelerde ölümlerine yol açan tümörler oluşmuş. Erkek farelerin %50’si, dişilerin %70’i kanserden ölmüş. Dişilerde büyük tümör oluşma ihtimali erkeklerin beş katı, ve neredeyse hepsi meme tümörü.

Önceki çalışmalarda kobayların sağlığı sadece 90 gün takip ediliyordu. Bu süre farelerin ergenlik sonu/yetişkinlik başı zamanına denk geliyor. Bu çalışma ise iki yıl, yani farelerin doğal ömrü kadar bir süreye yayıldığı için daha önce görülmeyen etkiler görülmüş. İlk tümörlerin çıkışı 120 gün sürmüş, çoğu 18 ay civarı oluşmuş.

Araştırmacılar, GDOların ve bitki öldürücülerin lisanslanma sürecindeki incelemenin yetersiz olduğunu, uzun vadeli incelemeler gerektiğini savunuyorlar. Ayrıca, önceki araştırmalarda Roundup’ın etkin maddesi olan glifosat tek başına incelenmişti, fakat bu makalenin yazarları, ticari Roundup’a glifosatın bitkiye daha kolay nüfuz etmesi için başka maddeler de eklendiğine, dolayısıyla uzun vadeli etkilerin daha önemli olacağına işaret ediyorlar.

Ve kıyamet kopar…

Araştırma normal hakem incelemesi kanallarından geçerek yayınlanmak üzere kabul edilmiş. Anlaşılabilir sebeplerle, yayınlanana kadar ayrıntılar gizli tutulmuş. Ama işin garip tarafı, yayınlandığı gün hemen gazetelere haber oldu, ve hemen aynı gün çalışmayı yerin dibine batıran yorumlar geldi.

Bu çalışmanın bilimsel niteliğini değerlendirebilecek bilgim yok. Sadece tartışmayı aktarmakla yetineceğim.

Öncelikle, teknik bir makale hemen yayınlandığı gün haber oluyor, ve hemen ardından GDOlara karşı siyasi demeçler geliyor. Hem de o güne kadar gizliliğe dikkat edilmesine rağmen. Ne arada görüldü de okundu? İşin içinde siyasi bir danışıklı dövüş olduğunu düşünüyor insan.

Bu kadar tartışmalı bir konuda tek bir çalışmanın sonucuna bakarak karar verilemez. Tekrarlanmalı, genişletilmeli, ve cep telefonlarının sağlık riski ve iklim değişimi konularında olduğu gibi, bağımsız bir panel tarafından enine boyuna tartışılmalı.

GDO karşıtları aceleci davrandı da, diğerleri farklı mıydı? Hemen aynı gün eleştiriler yağmaya başladı. Bazı seçmeler:

Ne ara okudular da hemen yanlışları gördüler? Tamam, bazen hatalar hemen çok açık seçik görülebilir, ama en azından bir iki gün ayırmak gerekmez miydi?

New York Times araştırma hakkındaki tartışmayı gayet dengeli şekilde sunmuş. Illinois Üniversitesi’nden Bruce Chassy’den alıntı yapmışlar. Diyor ki: “Bu masum bir bilimsel yayın değil, iyi planlanmış ve akıllıca yönetilmiş medyatik bir olay.

Chassy bilir, çünkü kendisi de aynı şeyleri GDO avukatı olarak bol bol yaptı. Türkiye’de de, ABD’nin isteğiyle kendisiyle TÜBİTAK Bilim Teknik dergisinde GDO taraftarı bir söyleşi yapılmıştı.

G.-E. Seralini

Bu arada, çalışmanın yöneticisi Seralini GDOlar konusunda tarafsız değil. GDOlara karşı lobi yapan bir kuruluş olan CRIIGEN‘in bilim heyeti başkanı. Bazı araştırmaları Greenpeace tarafından sponsor edilmiş.

Çalışmaya yapılan eleştirilerin bir kısmı akla yatkın. Sözgelişi, kontrol grubundaki farelerde de tümör oluşmasına rağmen basındaki haberlerde bu pek söylenmiyor. Öte yandan kullanılan fareler kansere özellikle yatkın bir tür. Ayrıca gruplarda sadece onar fare olması sebebiyle istatistiksel sonuçlara güvenilemeyeceği itirazı var.

John Vidal, Guardian’daki blogunda Seralini vd. çalışmasının ciddiye alınması gerektiğini yazmış. Araştırmacıların yönteme gelen eleştirilere cevaplarını da yazısına eklemiş. Sözgelişi, gruplarda kaçar fare olacağını OECD’nin protokollerine uyarak belirlemişler. Ayrıca kullanılan fare türü, ve gruplardaki fare sayısı, Monsanto’nun GDO güvenliği deneyleriyle kullandıklarıyla aynı.

Vidal aynı zamanda, çalışmayı acele olarak karalamaya girişenlerin Monsanto ve diğer biyoteknoloji şirketleriyle aralarındaki çıkar ilişkilerini de listelemiş. Bunların yanında Seralini’nin CRIIGEN ve Greenpeace ile olan ilişkisi masum kalıyor.

Cevaplanmayan başka bir soru da, GD mısır bu kadar ciddi bir etki yapıyorsa, yıllardır bunları yiyen kümes ve çiftlik hayvanlarının neden ölmediği. Belki kanser olmaya vakit kalmadan kesildikleri içindir, ama süt ineklerinde kanser görülmesi beklenirdi.

Öte yandan, GDOların etkileri çok rahat araştırma yapılan bir alan değil. Bu tür araştırmalar, Monsanto ve diğer biyoteknoloji şirketlerinin iznine tâbi. Yapılan incelemenin sonucu işlerine gelmezse yayınlanmasına izin vermeyebiliyorlar. Hiç bir şeyi açıkça bilemiyoruz.

Belki Seralini çalışması gerçekten kötü icra edilmiştir ve ideolojik şekilde sunulmuştur. Ama bilimsel bulguları örtbas etmek isteyen ve her itirazı bordrolu profesörleriyle bastırmak isteyen bir kartele karşı ciddi bir reaksiyon başlatabilecekse, hayatımda ilk (ve umarım son) olarak kötü bilim gördüğüme sevineceğim.

Yazar: Kaan Öztürk

Fizikçi, veri bilimci, eski akademisyen.

“GDO’lu gıdalar ve kanser ?” için 6 yorum

  1. ” Bu tür araştırmalar, Monsanto ve diğer biyoteknoloji şirketlerinin iznine tâbi. Yapılan incelemenin sonucu işlerine gelmezse yayınlanmasına izin vermeyebiliyorlar. Hiç bir şeyi açıkça bilemiyoruz.”

    Hocam şu olay, araştırmada bahsedilen GDO’nun tehlikelerinden bile daha zararlı. Böyle bir şey tam olarak nasıl mümkün? Araştırmada firmanın GDO’lu ürünlerini kullandıkları için telif haklarından gelen bir durum mu bu? Yoksa şirketlerin lobi faliyetlerinin sonucu oluşan bir yasa mı?

    1. Maalesef öyle. Ayrı bir yasayla değil, fikri mülkiyet bağlamında yaratılan bir kısıtlama.

      Biyoteknoloji şirketlerinden tohum satın alan herkes bir kullanım anlaşması imzalamak zorunda. Bilgisayarınıza program kurarken kabul ettiğiniz anlaşma gibi uzun bir kısıtlamalar listesi. Bu anlaşmanın maddelerinden biri de tohumların bağımsız araştırma için kullanılamayacak olması. Araştırmacılar mahkemeye düşmekten korktukları için tohumların zararlı yan etkileri olup olmadığını araştıramıyorlar. Hatta bazen tohumcuların başta itiraz etmediği araştırmalar, daha sonra istemedikleri şekilde sonuç verince yayınlanmasını engelledikleri de oluyor.

      Üç yıl önce Scientific American’da bir başyazı bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyordu, ama hâlâ değiştiğini sanmıyorum. Şuradan okuyabilirsiniz:
      http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=do-seed-companies-control-gm-crop-research

  2. GDO karsitlarinin bildigim kadariyla bu isten maddi cikari yok. Zaten arastirmaya da Greenpeace sponsor olmus. Diger tarafta GDO’dan ciddi para kazanan olusumlar var. Belki yanlis bir degerlendirme kriteri ama kafamda hep bu var bu konuyu dusunurken.

    1. İtiraf edeyim, ben de aynı sebepten biraz sempati duyuyorum bu araştırmaya. Öte yandan, bilimsel çalışmalarda bu sempatiyi fazla ileri götürmemek lâzım. Kazanç peşinde olmamak her zaman doğru bilgiye götürmez.

      Sözgelişi, daha önce yazmıştım, cep telefonlarının kanser yaptığı iddiası neredeyse çürütüldü. Bu iddiada bulunanların da maddi çıkarı yok, ama yanlışta ısrar etmek, bilimsel bulguları inkâr etmek, toplumu kötüye götürür.

      Keza, yaratılışçılık ideolojisi de takipçilerine kazanç sağlamaz. Öte yandan biyologların evrimi savunarak kariyerlerinde ilerleme, yani kazanç sağladıkları iddia edilebilir. Ama son tahlilde evrim teorisi bilimsel ispata sahiptir.

      GDOlara karşı olsam da, sağlığa zararları olmadığının ispatlanmasını arzu ederim. O zaman bir sömürü aracı olmaktan çıkmaları ve bütün insanlığın hizmetine sunulmaları için çaba gösterebiliriz.

Yorum bırakın